“Samatya, denizi ile bağlantısını kesen sahil yoluna, bostanlarına saldıran beton yapılara, adını unutturma çabalarına, gidip de dönmeyenlerine rağmen zamana elinden geldiğince direndi, direniyor. Meydanıyla, tarihi eserleriyle ve hiç büyümeden yaşlanan insanlarıyla… “Yarışçılarıyla”… Onlar bir ara nasılsa, 24. No’lu Ganyan Bayii’nden başlarını uzatıp dışarıya baktıklarında, hayatın sonbaharının geldiğine şaşar kalırlardı. Kış, çoğunu zamanın içinden çekip aldı. Hattat Osman ağabey, manav Recep, Zeynel, Doktor, Ceyhun, Minas, Profesör Kevork, Ünal, Karanimo, Poldi ve daha niceleri, sahici iki cennetin, “Koşu”nun ve Samatya’nın unutulmaz “müptezelleri”ne alçakgönüllü bir armağan bu…”
(Tanıtım Bülteninden)
“Koşucu koşuyu aşka tercih edecek, dünyadaki son kişidir. Aşk var mı yok mu, bilinmez, ama koşu vardır, hem de şöyle elle tutulacak bir uzaklıkta, bayide değilse, trenle yarım saat uzakta sana kucağını açıp bekler.
Demek kocası -ya da nişanlısı, sevgilisi, neyse ne- sahici bir at yarışçısı olan kadın, içi en rahat kadındır; yani koşu süreleri boyunca tabii…” (Kitabın içinden)