Haydutun Aşkı
1976 yılında o sıralar Italyan Lotta Continua üyesi olan solcu bir genç kanlar içinde ölmekte olan bir yaralının yanında bulur kendini, polise haber vermek yerine kaçmayı tercih eder. Yakalanır ve cinayetle suçlanır. Masum olduğunu söyler, ilk mahkemede delil yetersizliğinden serbest bırakılır, daha sonra bir üst mahkeme tarafından 18 yıl hapse mahkum edilir.
İtalya’nın “kurşun yılları”dır. Komünist Parti iktidarın eşiğinde, Kızıl Tugaylar aktif, Gladio, Hıristyan Demokratlar ve faşistlerse ne pahasına olursa olsun düzeni korumaya kararlıdır. Firar etmeyi seçen gencin adı Massimo Carlotto’dur. İlk önce Fransa’ya ordan Meksika’ya kaçacak, daha sonra Meksika polisi tarafından yakalanarak İtalya’ya iade edilecek, uzun yasal mücadeleler ve hapishane yıllarından sonra 1993’te Cumhurbaşkanı tarafından affedilerek özgürlüğüne kavuşacaktır.
1995’te çıkan ve ileride yayınlayacağmız Kaçak isimli ilk romanı bu yıllarını anlatır.Haydutun Aşkı romanında tanıyacağımız sabık özel dedektif, blues ve caz düşkünü “Timsah” Marco Buratti, Akdeniz Kara Romanı diye isimlendirilen akımın önemli kahramanlarından biridir.
Encore Polisiye gerek Carlotto’nun diğer kitaplarını gerekse bu akımın başka temsilcilerini Türkçede yayımlamayı planlıyor.
“Tuzun koktuğu,” toplumsal yapıların baştan aşağı çürüdüğü, İsmet Özel’in bize tanıttığı Rahip Daniel Berrigan’ın ünlü cümlesindeki gibi “Suçlu bir gücün çağında, güçsüz suçlular” olmayı seçen kahramanların ve anti-kahramanların hikayeleri bunlar.
Timsah’ın yakın dostu, başka bir dünyanın mümkün olduğuna dair inancını kaybetmeyen ortağı Max’la aralarında geçen şu konuşma belki de hem Carlotto’nun hem de akımın diğer temsilcilerinin ruh hallerini yansıtır:
“Daha da kötüsü, düşünüyorum, analiz ediyorum ve bütün bunları ahlaken dayanılmaz buluyorum”
“Eh tabii, uzak kaldın. Hemen zehirlenmeli ve biz sinik götlerin arasına katılmalısın”
“Kolay olmayacak”
“Bir hafta her gün meydanda spritz içersen hiçbir şeyin kalmaz”
“Daha dikenlisi, daha sarsıcısı olamaz”
-The New York Times –
“Yaşayan en iyi polisiye yazarı”
-Il Manifesto-
“Birinci sınıf Akdeniz Kara Romanı”
-Kirkus Reviews-
“En keskin Amerikan polisiyelerinden bile daha karanlık, daha delici”
-Josh Bazell-
Bağdat Merkez
Encore Polisiye dizisinin bu ikinci kitabı polisiye okurlarına Irak işgali üzerine, Bağdat üzerine bir hazine sunuyor.
Binbir Gece Masalları’nın diyarı Bağdat. Yazının doğduğu toprak. Binlerce yıllık kültürün adı. Sasanilerin, Aramilerin, Keldanilerin, Emevilerin, Safevilerin, Abbasilerin ülkesi. Osmanlının kıymetlisi. Binlerce yıl hükümranların fetih rüyalarını süslemiş, zenginliği başa bela bir kadim şehir. Kıyımlardan, tiranların zulmünden bolca almış nasibini. Son yüzyılda ABD ordusunun ve kimi Avrupa ülkelerinin, insanlarını binlerce cana kıyan Saddam’dan kurtarma ve “özgürleştirme projesi”nin zulmüne uğramaktan kurtulamamış bir kederli ülke. Bugün paylaşım savaşlarının bombaları altında yitip giden hayatların, toplu katliamların, hastalıkların, fakirliğin, açlığın, acımasızlığın binbir rengiyle gökkubbesi yasa boğulan Bağdat, bahtsızlığın diğer adı olmuş.
Yazar Elliott Colla, özgürleştirme kisvesi altında tarumar edilen o güzelim kentin ve orada yaşayan insanların hüzünlü hikayesini yazmış. Eski emniyet görevlisi Muhsin Hızır El Hafaci’nin, hasta kızı Miruc’u kurtarmak için Amerikalılarla çalışmak zorunda kalışının, acımasızlığın, geçmişe özlemin, kaybolan kadınların, yitirilen oğulların, zulmün, haksızlığın, muktedirin kibri karşısında boyun eğmemenin, tevazunun, aşkın, sevginin, unutmamanın hikayesi. Gördüğü işkence, aşağılama ve haksızlıklar karşısında Hafaci’ye dayanma gücü veren tek şey, insanlığa inancını yitirmediği tek sığınak, çocukluğunda hafızasına nakşettiği mısralar. Nazik El Melaike’nin, Mütenebbi’nin, Mar’uf El Rusafi’nin, Şanfara’nın mısralarında bulduğu cansuyu. Kızı Miruc’a da aktarmış, öğretmiş bu mısraları. Zulmün ve yıkımın koyu bir toz bulutu gibi üzerine çöktüğü koca şehir, baba-kızın birlikte okuduğu mısralarda hayat buluyor yeniden. Bağdat Merkez unutmamanın, hatırlamanın, hafızanın, yok olmaya direnişin öyküsü. Mısraların, masalların Dicle’nin nabzında uğuldadığı, beşerin nisyan ile malul olmayışının öyküsü.
-Sırlarlarla dolu gözü pek bir cinayet öyküsü, üstelik kanlı bir savaşın ortasındaki Bağdat’ta.-
-Jane Jakeman, The Independent-
-Colla acımasızlığı anlatmada gerçek bir usta.-
-Jonathan Guyer, The Guardian-
-Bağdat Merkez herhalde Amerikan işgalini bir Irak milliyetçisi gözüyle anlatmayı deneyen tek çalışmadır… Bu kara roman, bir işbirlikçinin kafasının içine ve onun askeri işgaldeki rolüne derinlemesine bir bakış aslında.-
-Neve Gordon, Los Angeles Review of Books-
ARAB JAZZ
Suşi, kebap, bir sahaf ve bir bar: Paris’in kozmopolit bir mahallesi. Farklı kültürlerden, farklı dinlerden insanlar yan yana yaşar, ibadet eder, âşık olurlar. Sürekli melankolik hayaller kuran ve sürekli polisiye kitaplar okuyan Ahmed küçük apartman dairesinin balkonundan bulutları seyreder, yükselir, uçar: Dağlar, kayalar, denizler, atalarının toprakları. Aniden üst kat komşusu Laura’nın balkonundan damlayan kan onu bu dünyaya, gerçekliğin çölüne fırlatır atar. Cinayet bütün mahalleyi karıştırır, Ahmed kendini olağan şüpheli olarak bulur.
Korkunç bir suçun arkasındaki hakikati ortaya çıkarmak için Paris’in şehvet dolu sokakları ve New York’un sinagogları arasında gidip gelirken Karim Miské kurguyu ustalıkla kontrolünde tutuyor.
Arab Jazz yazar ve belgesel film yapımcısı Karim Miské’nin bu ilk romanı, 2012’de Fransa’nın en saygın polisiye ödüllerinden Grand Prix de Littérature Policière’i ve 2015’te Prix du Goéland Masqué’ı kazandı. Adı James Ellroy’un White Jazz romanından esinlenen kitabın İngilizce çevirisi Pen ödülüne layık görüldü